DOĞU ANADOLU BÖLGESİ GEZİLECEK YERLER
Seyahat etmeyi seviyorsanız ki; buna kimse kolay kolay hayır diyemez, biraz klasik tatil anlayışının dışına çıkmaya ne dersiniz? Yeterince kalabalık, stresli ve gürültülü ortamlardan sizler de sıkıldıysanız ve tatil denilince aklınıza yine kalabalık ve gürültülü otellerde günlerinizi öldürmek gelmiyorsa, o halde sizi doğu anadolu bölgesi gezilecek yerler yazımıza alalım!
Çünkü bu yazımızda sizlere daha kültürel, daha kendinizle baş başa bir tatil fırsatı sunacağız. Doğu’da gezilecek yerler hakkındaki bu yazımızda Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan on dört adet şehrin birinden başlayarak, belirleyeceğiniz rotaya göre en popüler olan ve mutlaka görmeniz gereken yerleri hakkında kısa bilgilendirmeler yapacağız. Böylelikle sizler de bu seyahat sonrasında hem uzun yollarda seyahat etmenin ve özgürlüğün keyfine varacak, hem de gezinin sonunda birçok farklı kültürel deneyim edinmiş olarak dolu dolu bir tatil yaşamış olacaksınız. Öyleyse başlıyoruz.
İlk olarak sizi Doğu’nun incisi olarak görülen ve turizm potansiyeli de bulunduğu bölgeye göre oldukça yüksek olan Van’a götürüyoruz. Burada görmeden asla geçmemeniz gereken iki adet yerden bahsedeceğiz. Akdamar (Ahdamar) Adası buradaki ilk durağımız. Bahsettiğimiz ada, göl üzerindeki en büyük ada olma özelliğine sahip olması bir yana, aynı zamanda üzerindeki sembolleşen kilisesi ile de ünlüdür. 900’lü yılların yapı ve taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan kilise, yıl içerisinde çok sayıda turist tarafından ziyaret edilen yerdir.
Van ili içerisinde ziyaret edilecek bir başka nokta ise tabiî ki Peri Bacaları. Hayır, Peri Bacaları yalnızca Nevşehir’de değil, Van ilinde de mevcut. Hatta ülkenin başka yerlerinde de olan Peri Bacaları görüntülü bölgeler var ancak Van’daki günümüzde yeni gezi planları içerisinde olmaya başlayan bir yer. Başkale ilçesine yaklaşık 30 kilometre mesafede olan bu yere bir de isim verilmiş; Vanadokya! Evet, tanıdık geldiğine eminiz ancak Kapadokya’dan aşağı kalır yanı yok açıkçası.
Önceki maddede hazır Vanadokya’dan bahsetmişken, hemen peşine benzer özellikte başka bir yerden söz edelim ve gezimize Bingöl’deki Buban Bacaları ile devam edelim. Bu bölgedeki oluşumlar da Peri Bacaları’na benzer oluşumlardır. Büyük oranda rüzgâr aşındırmasıyla oluşan bu şekiller de sizi en az Vanadokya kadar heyecanlandıracak.
Şimdi direksiyonumuzu Bitlis’e kıralım. Burada görmeyi beklediğiniz şeyler hakkında fikir yürütürken bir taraftan da Bitlis’te beş minare türküsünü mırıldanmanız oldukça yardımcı olacak. Çünkü Bitlis’teki tarihi camiiler büyüleyici atmosferlerini hala koruyorlar. En ünlü camisi Bitlis Ulu Camii olan ilde, özellikle Selçuklu Dönemi’ne ait çok sayıda camii ve külliye yapılarını bulmak mümkün.
Güzel ve tarihi camilerin ziyaretinden sonra şimdi biraz daha iç kesimlere doğru ilerliyor ve Elazığ’da duraklıyoruz. Elazığ’dan geçiyor dahi olsanız mutlaka görmeniz gereken yer tabii ki Hazar Gölü olacak. Suya dışarıdan baktığınızda kuş türlerini gözlemleyebileceğiniz gibi, en derin tektonik göl olması da kendisini ilk sıralara taşıyor. Ancak yalnızca en derin göl olması değil, o derin suların altında kalan tarihten saray ve manastır gibi yapıların da bulunması, turizm potansiyelini git gide artırmakta.
Elazığ’ın mavi derinliklerinden sonra Erzincan’a gidelim. Erzincan’da da yine muhteşem bir doğa harikasıyla, Girlevik Şelalesi ile karşınızdayız. Kayaların ve onlarca ağacın arasından süzülerek dökülen şelalenin sesi ve çevresi, adeta huzur bulmak isteyenleri çağırıyor. Ayrıca yürüyüş parkurlarında yürürken, çevredeki lezzetli yemekleri olan restoranlardan birinde de soluklanabilirsiniz.
Ve işte Erzurum’dayız! Erzurum her ne kadar yükseltisi sebebiyle soğuğuyla ünlü şehirlerden biri olsa da, bir diğer meşhur olduğu yapısı da Çifte Minareli Medrese’dir. Selçuklu Dönemi’nin o ince ve detaylı yapı işçiliğini adeta gözler önüne seren medresede, daha girişten itibaren dışarıdan görünümüyle hayran kalacağınız gibi; içeri girdikten sonraki işçilikleri seyretmeye doyamayacaksınız.
Ani Antik Kenti! Geziniz bitince görmedik dememeniz gereken nadide yerlerden bir tanesi. Ağrı ilinin sembolü haline gelen, yüzyıllarca tarihin her sahnesine şahitlik etmiş, yaşlı ama hala ayaktaki bu yapıyı mutlaka görmelisiniz. Harabelerin arasında gezerken kendinizi tarihin tozlu sayfalarında gezinirken bulacağınız bu yer, her ne kadar Ermeni’lerden bir miras gibi kabul edilse de, içerisinde Müslümanlığa ve Pagan kültürüne dair de çokça hava barındırmaktadır. Ağrı’ya kadar gelmişken, Diyadin’deki kaplıcaların şifalı sularından faydalanmadan da geçmeyin.
Ağrı ziyaretinden sonra kısaca Muş’taki Arak Kilisesi’ni ve Tunceli’deki halk tarafından kutsal kabul edilen ve sıklıkla ziyaret edilen Bagırpaşa Dağı’nın tepesindeki krater gölünü de ziyaret edebilir; oradan da hemen Malatya’nın o bembeyaz Arslantepe Höyüğü’ne doğru geçebilirsiniz. M.Ö. 4000’li yıllara kadar uzanan bölgedeki ilk yaşamın izlerinin günümüzde gün yüzüne çıkarılması oldukça etkileyici. Çok eski zamanlara ait eserleri yapılar, saraylar gibi birçok kıymetli esere ulaşılmış olması, bölgeyi tarih severlerin durağı haline getiriyor.