BALKAN ÜLKELERİ’NDE GEZİLECEK YERLER
Seyahat etmek elbette herkes için oldukça cezp edici bir fikirdir ama bir de Balkan ülkelerinin masalsı yapıları ve sokaklarından oluşan bir Balkan seyahatinin daha da heyecanlandıracağı fikri elbette ki daha da aşikâr.
Özellikle bazılarının vizesiz ziyaret edilebilen ülkeler arasında yer alması, Balkan kültürünü daha yakından tanımaya, atmosferini solumaya ve yurt dışı seyahati yapmayı daha da kolaylaştırmıştır. Aynı zamanda geçmişten günümüze de hem bizim ülkemizdeki göçmenler, hem de Balkan ülkelerinde yaşayan Türklerin sayısındaki fazlalık, aslında hep birlikte bir kültür alışverişi içerisinde olduğumuzu da gösteriyor. Bu sebeple Balkan ülkelerinde yaşayanlara karşı çok yabancılık çekmemek, hatta bazılarının Türkçe biliyor olması bile seyahati oldukça anlamlı kılan etkenlerden bir diğeri. Bu yazımızda sizlere Balkan Ülkeleri’nde gezilecek yerler hakkında hem en popüler, aynı zamanda pek bilinmeyen destansı yerler hakkında bazı örnekler bulacaksınız.
Hem bizden olsun, hem yurt dışı olsun diyorsanız, çok yabancılık çekmemek için ilk önce ziyaret edilebilecek yer elbette ki Prizren olacaktır. Osmanlı Devleti Dönemi’ne ait çok fazla sayıda esere sahip olması ve aynı zamanda çok sayıda Türk olarak yaşayan olması, Kosova’ya ait bu şehirdeki ev sahiplerinin de çoğunun Türkçe bilmesine sebep olmuştur. Birçok farklı dilin konuşulduğu ve aynı Osmanlı eserleri arasında yalnızca 37 adet caminin bulunduğu bir şehirde, kendinizi yurt dışı seyahatinin sonsuz özgürlüğü içinde hissederken, bir yandan da farklı bir kültürü deneyimliyor olmanın keyfine varacaksınız.
Ayrıca bu şehrin tam bir hoşgörü ve özgürlük yeri olduğunu da söylemeden geçmeyelim, zira yan yana mesafede hem cami, hem kilise, hem de Ortodoks kilisesinin yer aldığı bir bölge burası. Ayrıca, şehrin modern ve sıkıcı tasarımından ziyade, çoğunlukla eski dönemlere ait yapılardan ve sokaklardan oluşması da tarihte bir yerlerde gezebiliyormuşsunuz hissini yaratacak.
Şimdi biraz daha tarihi ve doğal güzelliğiyle dillere destan olan ve sizi de kendisine hayran bırakmada iddialı olan Karadağ’daki Kotor’a geçiyoruz. Özellikle son dönemlerde oldukça popüler olan ve gidenlerin de şiddetle tavsiye ettiği bu yerin UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer aldığını söylersek, biraz daha ne demek istediğimizi anlatmış oluruz diye düşünüyoruz.
Bu bölgeye gittikten sonra Venedik’i andıran dar ve eski dönem mimarisinin örneklerini içeren sokaklarda uzun bir yürüyüşe çıkmamak olmaz. Aynı zaman en büyük kilise olan St. Nicolas Kilisesi’ni, tarihe ait en değerli ve önemli kalıntılardan olan Napoleon Tiyatrosunu ve Kotor Kalesi’ni kesinlikle ziyaret etmeden dönmemelisiniz. Eğer daha çok doğal yerleri tercih ediyorsanız, o halde Avusturya Macaristan Ormanları’nı ve Tara Nehri’ne doğru rotanızı oluşturabilirsiniz.
Sırada vizesiz gidilebilecek ülkeler arasında en çok tercih edilenlerden biri olan Bosna Hersek var. Bosna Hersek’te yer alan Saray Bosna, özellikle Dinar Alpleri’nin etrafını sardığı bir çanak içerisinde yemyeşil bir doğal güzelliğe sahip olması yetmezmiş gibi, birde tam ortasından geçen Miljacka Nehri’nin kattığı mavilikle de çok büyüleyici bir yerdir. Bosna Markı ismine sahip olan bir para birimi kullanan ülkede birçok dil konuşulmakta olup, aynı zamanda Saray Bosna’nın sokaklarını, sessizliğini ve doğal güzelliğini bolca soluyabilmeniz için yürüyerek gezmenizi tavsiye ediyoruz. Ayrıca bu şehirde Saray Bosna Katedrali’ni, Bosna Hersek Ulusal Kütüphane’yi ve tıpkı Kosova’da olduğu gibi Osmanlı Dönemi’nden kalma birçok yapıyı ve camiyi ziyaret edebilir, böylece gezinizi doğa güzellikleriyle buluşan bir kültürel geziye dönüştürtebilirsiniz.
Vizesiz gidilebilen ülkelere göre kıyaslandığında, her ne kadar vize gerektiren bir ülke olsa da, Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinin de ziyaretçilerinin az olduğu söylenemez. Özellikle UNESCO’nun keşiflerinin içinde yer alan ve böylelikle referanslı olarak görülen böyle bir yerin ziyaret edilmemesi elbette akla bile getirilmemelidir. Özellikle yüksek ve sarp kayalıkların daha çok yer kapladığı bu bölgede, aynı zamanda botanik bahçelerin de oldukça yoğun olması, hem iklimine dair bizlere bilgi verirken, aynı zamanda görsel olarak da son derece kıymetli bir manzara oluşturuyor. Lokrum Adası gibi bir bölgeyi de sınırlarında barındıran böylesine masalsı bir yerin plajlarıyla da oldukça ünlü olduğunu söyleyelim ki giderken planınızı ona göre yapın.
Yazımızın en sonunda şimdi ise sizin için seçtiğimiz, çok popüler olmayan ancak efsanevi güzelliğe sahip bir köyden; Makedonya’daki Debre Köyü’nden bahsedeceğiz. Makedonya’nın Kuzey Bölgesi’ne dâhil olan bu köyün, Debar Gölü’nün kıyısında kurulmuş olması, mavi ve yeşilin bir arada bulunduğu doğal bir güzelliğe sahip olmasını sağlamış. Bu köyün en önemli özelliği ise sanat ve zanaat kültürünün merkezi olarak sayılmasıdır.
Eski dönemlerden beri özellikle ahşapla ilgili tüm zanaatlar için en iyi zanaatkârların yetişme yeri olan köyde vaktiyle bir ağaç oyma okulunun dahi olduğu söyleniyor. Ayrıca tarihi dokularına da oldukça sahip çıkan bu kentte bir de St. Jean Bigorski Manastırı da yer almaktadır. Sadece köyde değil, ülkede de oldukça ünlü bir Ortodoks kilisesi olan yapı, 1020 senesinden kalan yapının üzerine yeniden inşa edilmiştir.
Ayrıca Debar’dan bahsederken, Atatürk’ün babasının da Debar Kodzadzik Köyü’nden olduğunu da belirtmekte fayda var. Çünkü bu köydeki yapı, TİKA katkısıyla restore ve yeniden inşası yapılarak Anıt Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.