İSTANBUL ANADOLU YAKASI TARİHİ VE DOĞAL GEZİ YERLERİ (İstanbul Gezi Önerileri)
Seyahatler, yaşamımızın en huzur bulduğumuz ve her sene mutlaka vakit ayırmaya çalıştığımız olmazsa olmaz bir aktivite. Hepimizin bütün bir senenin yorgunluğunu hem bedenen, hem de psikolojik olarak atabilmek için seyahat etmeye, farklı yerler görmeye biraz da olsa bulunduğumuz yerden ve koşullardan uzaklaşıp tebdil-i mekânın ferahlığını tatmaya ihtiyacımız oluyor. Bu yüzden İstanbul gezi önerileri yazımızla sizlerleyiz!
Ülkenin yüksek nüfus oranının yaşadığı, kendi başına küçük bir ülke olarak bile görülebilecek olan metropol kentimiz İstanbul, hem insanların oldukça zor yaşam koşullarında boğulduğu, hem de büyük bir tutkuyla kopamadığı bir şehir. Burada yaşayan insanlar günlük koşturma sebebiyle İstanbul’un kıymetli noktalarını çok fazla fark edemeyebiliyorlar ancak dışarıdan yalnızca güzelliklerine odaklanıldığında, İstanbul’un karış karış her toprağının altın olduğu gerçeği daha iyi farkına varılabiliyor. İster İstanbul’da yaşıyor olun, isterseniz küçük bir İstanbul seyahati planlıyor olun, İstanbul gezi önerileri yazımız şehrin ulaşım zorluğunu dikkate alarak, yalnızca Anadolu Yakası sınırlarında toplu olarak gezebileceğiniz tarihi mekânlarla ilgili bir yazı olacak.
Aynı zamanda, 8 bin senelik devasa geçmişi olan bu kenti gezmek için daha planlı ve programlı bir gezi rotası oluşturabileceksiniz. Şimdi hep birlikte İstanbul Anadolu Yakası’ndaki tarihi ve doğal gezi yerleri nerelermiş, gelin bu güzelliklere biraz daha yakından bakalım.
Anadolu Yakası tarafında yer alan Kadıköy, Üsküdar ve Adalar gibi birçok güzelliğin bu yakada olduğunu biliyoruz ancak Anadolu Yakası’nın Avrupa’ya göre şehrin daha sakin kesimi olduğunu ve neredeyse doğal güzelliklerin çoğunun bu yakada yer aldığını da söyleyebiliriz. Özellikle kendisine kalabalıktan kaçmak için yer arayanlar adına muhteşem bir seçenek olan Polonezköy Tabiat Parkıile listemizi açıyoruz.
İstanbul’daki betonlardan ve kalabalıktan kaçmak isteyenler için Beykoz ilçesinde yaklaşık 3 bin hektarlık bir nefes alanı burası. Hem spor ve doğa tutkunlarının, hem baş başa kalmak isteyen çiftlerin, hem de ailecek doğayla bütünleşebileceğiniz bir yer olan bu parkta, sabahın ilk saatlerinde yapacağınız yürüyüşün keyfini başka hiçbir şeyde bulamayacaksınız. Tüm doğa sporlarını yapabileceğiniz bu parkın çeşitli ağaç türlerine ve farklı hayvan türleri için de yaşam alanı oluşturduğunu söylemeliyiz. Böylelikle bu parkın nasıl bir doğa harikası olduğunu zihninizde daha iyi canlandırabilirsiniz.
Beykoz havasını soluyorken buralardan pek uzaklaşmadan yine aynı ilçede bulunan bir başka doğal güzelliğe doğru; Anadolu Kavağı’na yol alalım. Herkesin hayalindeki huzurun resmi olan küçük sahil kasabası tasvirinin can bulmuş hali olan böyle bir yerin İstanbul sınırlarında olduğunu maalesef dışarıdan gelen yerli turistlerimiz pek bilmezken, yabancı turist ağırlama oranı oldukça yüksek bir yer burası. İçerisinde tarihi Yoros Kalesi ve Poyrazköy’ü de barındıran bu bölgede hem doğanın güzelliğini, hem sahilin sessiz huzurunu bulacak; hem de Roma Dönemi’nden kalma olduğu düşünülen ve Ceneviz Kalesi olarak bilinen yapıyı ziyaret ederek güzel zamanlar geçirebileceksiniz. Ayrıca Poyrazköy’e doğru ilerlediğinizde de ziyaret edebileceğiniz 600 senelik Poyrazköy Kalesi’ne ulaşabilir ve taptaze balıkları tadabileceğiniz oldukça güzel restoranlarda biraz mola verebilirsiniz.
Ve tekrar Beykoz sınırlarından çok uzaklaşmadan başka bir öneri daha isteyenler için, yine oldukça meşhur ve sevilen bir yere; Çubuklu Korusu’na doğru geçelim şimdi de. Hem piknik yapmak isterseniz doğal güzellikleriyle kuşanabileceğiniz bir yer olan bu yerde, aynı zamanda yine tarihi bir yapının da senelerdir ayakta kalan ihtişamına şahit olabileceksiniz. Hidiv Kasrı olarak bilinen bu yer, rakım olarak da biraz yüksekte kalan, dolayısıyla yaz aylarında daha serin havasıyla da başınızı döndürecek bir güzelliğe sahip. Beykoz’un doğal güzellikleri arasında yer alan bu Koru da sizler için hem ailecek, hem de sevdiğinizle baş başa bir kaçamak yapmak için güzel vakitler geçirebileceğiniz bir nokta.
Şimdi Beykoz sınırlarından çıkıp Kartal’a doğru uzanalım. Bu ilçede en çok sevilen ve sıklıkla şehrin karmaşasından kaçmak isteyenlerin tercih ettiği bir yer olan Dragos Tepesi, İstanbul’a olan hayranlığınızı tazeleyecek bir yer. İsminden de anlaşılacağı üzere bir tepede bulunan bu yerde Marmara Denizi’nin güzelliğini kuşbakışı seyrederken, akşam güneşin batışını da seyredebilir ve huzurla romantik dakikalar yaşayabilirsiniz. Ayrıca hem bir şeyler içmek için ya da yemek için çok sayıda kaliteli cafe ve restoranların da bulunduğu bu yerde oldukça güzel dakikalar geçirebilir, manzaranın tadını doyasıya çıkarabilirsiniz.
Rotamızı biraz Üsküdar ilçesine doğru yönlendirdiğimizde karşımıza çıkan ilk ihtişam ve güzellik, Beylerbeyi Sarayı oluyor. 1800’lü yılların en ihtişamlı yapılarından biri olan bu sarayın tasarımı ünlü Sarkis Balyan’a ait. Ayrıca Sultan Abdülaziz ve dönemin kral ve kraliçelerinin ağırlandığı bu sarayın Barok mimari tarzına ve aynı zamanda dekorasyonuyla birlikte şahit olacağınız Doğu-Batı sentezinin muhteşemliğine hayran kalacaksınız. Üsküdar’ın sahil güzelliğine kapılmak için buralara gittiğinizde, sarayı görmeden dönmemelisiniz.
Biraz da Adalar’a doğru uzanarak, bu bölgelerdeki İstanbul Anadolu Yakası’ndaki tarihi ve doğal gezi yerleri hakkında keşifler yapalım. Prens Adaları olarak gruplanmış adaların en popüler ve en çok ziyaret edilenlerinden ilki olan Büyükada’dayız. İçerisinde çok sayıda tarihi yapıların, müzelerin, sanat tarihinden fışkırmış gibi duran sokakların, doğal güzelliklere sahip noktaların ve plajların yer aldığı bu adaya ayak bastığınız andan itibaren, kendinizi tarihte geçmişe gitmiş gibi hissedeceksiniz.
Eski mimari tarzlara sahip yapılar, dar sokaklar ve yeşille mavinin buluştuğu bu yerde bisikletle gezmek kendinize yapabileceğiniz en güzel jest olacak. Ayrıca bu adaya geldikten sonra mutlaka görmeden dönmemeniz gereken tarihi yerler de mevcut. Bunlardan bir tanesi Hıristiyanların haç noktalarından biri olan Aya Yorgi Kilisesi. Yine tarihi yapıları sevenler için Rum Yetimhanesi ve Hamidiye Camii de görülmesini tavsiye ettiğimiz yerlerden. Aynı zamanda Adalar Müzesi’ni de ziyaret ederek adaya ait birçok tarihi parçayı görme imkânına da sahip olabileceksiniz.
Listemizin son sırasını bir diğer Prens Adaları’ndan biri olan Kınalıada’ya veriyor ve yazımızı bununla sonlandırıyoruz. Kınalıada da tıpkı Büyükada gibi oldukça popüler bir yer olmasına rağmen son derece küçük ve sakin bir yer. Dilediğiniz her yerini yürüyerek ya da bisikletle gezebilme imkânına sahip olmanız da adanın bir diğer huzur veren özelliği, zira büyük büyük trafik sorunlarından sıyrılıvermiş oluyorsunuz. Muhteşem plajı ve yine içerisinde barındırdığı tarihi mekânlarıyla küçük ama oldukça değerli topraklara sahip bu adada, görmeden dönmeyin diyeceğimiz yerler arasında; Hristos Tepesi ve Manastırı, Sirakyan İkiz Evleri ve Panayia Kilisesi yer alıyor.