Mutlaka Görmeniz Gereken 10 Yer (Yurt Dışı Tavsiye)
Tüm dünyanın hemen hemen her bir köşesinde saklı gizli duran kendi halinde bir cennet kalmıştır ve insanlar her geçen gün daha önce keşfedilmemiş ya da daha az popüler olan ama gerek tarihi, gerekse doğal güzellikleriyle şaheserlere sahip yerleri keşfetmeye devam etmektedir. Özellikle insanlık tarihine bakacak olursak, insanın her daim verimli, doğal güzelliklere sahip yerlere sahip olmaya çalıştığını görürüz. Yurt dışı tavsiye listemiz tam olarak da bunun için.
Ayrıca yeni yerler keşfetme isteği ve seyahat etme dürtüsü de hepimizin içinde olan bir yaratılıştır. Dolayısıyla seyahat planı yaparken heyecanlanmayanımız yoktur herhalde. Çünkü bütün bir yıl boyunca hep izin günlerini beklediğimiz ve biraz olsun rahatlamaya, nefes almaya daha çok ihtiyaç duyduğumuz günümüz hayatında, bir de ulaşım bu denli kolaylaşınca yurtdışına kaçamak yapmak isteyenlerin bile sayısı oldukça artmıştır. Yalnızca ülkemizin nadide köşelerinden değil, aynı zamanda dünyada da mutlaka görmeniz gereken 10 yer hakkında kısa kısa bilgiler vereceğimiz bu yazımızda, sizler de mutlaka kendi ilgi alanlarınıza özel bir yer bulacaksınız.
Büyük şehirlerin içerisinde evlerin, sokakların arasındaki küçük yeşil parklarda bile nefes almaya çalışır bir yaşam sürerken, doğanın tüm güzellerini tüm ihtişamıyla görebileceğiniz de bir listeleme olacak. Haydi, gelin hep birlikte bu önerilerimizi gözden geçirelim. Belki yeni bir seyahat planı yapmanıza vesile oluruz, değil mi?
1. Sizleri ilk olarak biraz Türkiye’den uzaklara götürmeyi planlıyoruz çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi, doğadan bu denli kopmuşken biraz olsun nefes alarak başlamak sanıyoruz ki sizleri de mutlu edecek. Bu sebeple rotamızı Japonya’ya doğru belirlediğimiz bu başlığın ilk durağını Wisteria Tüneli olarak belirledik. Birkaç resmine mutlaka daha önce rastladığınız ve gördüğünüzde uzun uzun seyre daldığınız yerler vardır ya; Wisteria Tüneli de işte onlardan bir tanesi. Birbirinden güzel ve değişik renklere sahip çiçek türlerini barındıran bu tünel, Kawachi Fuji Bahçeleri’nde yer alırken, sizleri hem peyzaj güzelliğiyle, hem de mis kokularıyla saracak.
2. Listemizin hem bu sırasını hem de bir sonraki sırasını gezmeye doyamayacağınız bir başka ülke olan İzlanda’ya vereceğiz. Çünkü İzlanda, seyahate meraklı olan kişiler tarafından biraz bilgisi olanların gözlerinin mutlaka yazıda aradığı bir yer oluyor. İlk olarak eğer seyahat planınızın içerisinde İzlanda yer alacaksa, görmeden dönmemelisiniz diyebileceğimiz ilk yer Blue Lagoon olacak. Buzlar diyarının aslında görüneni soğuk olsa da, içerisindeki sıcaklığın en büyük kanıtı olan bu yer, jeotermal kaynağın toprak üstünde hayat bulmuş şekli. Hava son derece soğukken bile sudan çıkan sıcak buharları ile sisli bir görünüme de sahip olan bu yerde dumanların arasında büyülenmemek elde değil.
İzlanda’dan bahsetmişken, bizim ülkemizde pek alışık olmadığımız ve daha çok buzul bir iklime sahip kesimlerin elde edebileceği türden bir doğal güzellik de bulunuyor ki; burası Crystal Cave olarak bilinen Kristal Mağara’dır. Burada sizler de kendinizi tarih boyunca oluşmuş olan buzların içerisinde güneş ışığının rengârenk dansını izleyecek, ayrıca dünyadaki tüm gerçek algınızı değiştirmek zorunda kalacaksınız. Zira aynı gezegen üzerinde böylesine eşsiz bir oluşuma tanıklık etmek için Skaftafell Milli Parkı’na uğramanın yeterli olduğunu gördüğünüzde, daha önce neden gelmediğinize pişmanlık duyuyor olabilirsiniz.
Daha fazla yeşil, daha fazla oksijen diyenler içinde listemizin bu aşamasındaki önerimize kulak verin. Japonya ve İzlanda gibi farklı coğrafyalarda turladıktan sonra sizleri şimdi de Hırvatistan’ın el değmemiş, balta girmemiş ormanlarının yeşillikleriyle buluşturuyoruz. Plitvice Milli Parkı olarak bilinen bu bölgede, birbirine bağlı şekilde 16 adet göl mevcut ve uçsuz bucaksız görünen sonsuz yeşilliklerin arasındaki bu mavinin farklı tonları, kuşların şarkılarıyla sizi huzurla dolduracak. Ayrıca güzelliğini UNESCO Miras Listesi’ne de ekletmeyi başaran bu bölgeye ulaşmak için Bosna-Hersek sınırına doğru ilerlemeniz yeterli olacak. Ayrıca bu kadar Balkanlar’a gelmişken, ayrıca bir Balkanlar’da gezilecek yerler listesi yapmanızı da öneririz. Unutamayacağınız bir seyahat geçireceğinize eminiz.
Etrafı yüksek dağlarla çevrili olan, ortada çevresine oranla daha küçük bir tepenin üzerindeki yerleşke olarak manzarasıyla bile oldukça etkileyici olan, klasik seyahatlerin dışında bir seyahat deneyimlemek ister misiniz? Bu deneyimi yaşayabilmek için sizleri Himalayalar’a davet ediyoruz. Her ne kadar çevresine göre daha küçük bir tepede demiş olsak da, aslında bu tepenin zirvesi deniz seviyesine oranla 4 bin metre yükseklikte kalıyor ve işte tam bu zirvede Ki Manastırı senelerdir varlığını sapasağlam sürdürüyor. Manastır bölgesindeki yüksekliğe ulaşmak için oldukça zorlu bir yolu kat etmek gerek ancak buraya varıldığında etrafının sonsuz çöl gibi görünen manzarasıyla sizleri cezbedecek.
Çöl manzarasından bahsetmişken, şimdi de sizleri devasa kumdan tepelerin oluşturduğu bir bölgeye doğru götürelim. Peru topraklarında yer alan ve bildiğiniz bir çölün ortasındaki göl oluşumu sayesinde, etrafına yerleşimlerin oluşturulduğu oldukça küçük bir köyden bahsedeceğiz şimdi. Bu köy, Peru’nun güney kısımlarında yer alan Huacachina Köyü olarak bilinen bir yer. Oldukça küçük ve şirin olan bu köyün günümüz yaşam koşullarından oldukça soyutlanmış şekilde, devasa bir çölün ortasında varlığını gördüğünüzde, vaha gördüğünüzü sanacaksınız ancak bu sefer gerçek!
Kumlarının bile görülmeye değer olduğu bu güzel gezegende, biraz suyun olduğu yerlerin hemen yeşile büründüğünü tahmin etmek oldukça kolay. Bu sebeple şimdi rotamızı Venezuela’ya doğru çeviriyor ve dünyaca ünlü olan Angel Şelalesi’ne doğru yola çıkıyoruz. Bu bölgede de takdir edersiniz ki oldukça yeşil bir manzara, kayalıkların ve dik yamaçlarına üzerine serilmiş şekilde sizleri karşılıyor olacak. 1 kilometre gibi bir yükseklikten aşağı dökülen, her biri hızından dolayı birer kurşuna dönen su damlalarının birleşiminden oluşan Angel Şelalesi, dünyanın en yüksek şelalesi olarak da bilinir.
Listemizin bu sırasında aslında pek bilinmeyen ancak bizim için oldukça önemli olduğunu düşündüğümüz Kamboçya’daki Angkor Vat’dan bahsedeceğiz. Siem Reap şehrine göre kuzey bölgesinde kalan ve büyük bir ormanın içerisinde yüzyıllardır varlığını sürdüren bu tapınaklar, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alarak bir kez daha özelliklerini kanıtlamışlardır. Khmer Krallığı’nda yapılmış olan tapınakların en iyi bilineninden bir tanesi yalnızca Angkor Vat’dır. Ancak bulunduğu ortam ve doğanın mistikliği ile bütünleştiğinde, burada tarihin fısıltılarını bile duyacak gibi hissedersiniz.
Mutlaka görmeniz gereken 10 yer listesinin sonlarına yaklaşırken, biraz da tarih severler için seçtiğimiz bir ülkeden; Özbekistan’a doğru yol alacağız. Bu ülkenin Doğu’nun incisi olarak sahip olduğu bir sıfat bile mevcut ki; yüzyıllardır önemli bir ticaret merkezi olarak varlığını sürdürmüş. Dolayısıyla çok farklı kültürlerden çok farklı tarihi değerlere de sahip olan bu ülkede Semerkant, kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biri. Açık hava müzesi gibi her bir noktasında ayrı bir güzelliğe ve değere şahit olacağınız bu yerde çok sayıda tarihi medrese, tapınak veya cami gibi yapıları ziyaret etmeniz mümkün.
Ve geldik listemizin son sırasına. Listemizin en sonunda ise sizleri dünyanın en küçük ülkeleri arasında 4.sıraya sahip olan ve belki de çoğu kişinin duymadığı bir ülkeye gitmeye davet ediyoruz. Maldivler’in bembeyaz sahillerini ve turkuaz tonlarındaki cam gibi sularını bilmeyen yoktur ki; tıpkı böyle bir resmi hayal ettiğinizde aslında sizler de bir nevi Tuvalu ülkesini düşlüyor oluyorsunuz. En az nüfusa sahip olan ve küçük topraklara sahip olan bir ülke olduğu için doğal güzelliğinden pek bir şey kaybetmediğini söylemeliyiz. İlerleyen zamanlarda suların yükselmesiyle adalarının sular tarafından yutulabilme riskinin olduğu bu ülkeyi şimdiden ziyaret ederek tertemiz havasını ve el değmemiş doğasını doyasıya yaşayabilirsiniz.